Antalya'nın tarihi yarımadası Kaleiçi'nde yer alan 768 yıllık Mevlevihane, ziyaretçilerini geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Selçuklu, Rum ve Osmanlı izlerini taşıyan bu eşsiz yapı, müze olarak hizmet veriyor.
Antalya'nın tarihi Kaleiçi bölgesinde, 768 yıllık geçmişiyle dikkat çeken Antalya Mevlevihanesi, hem mimarisi hem de sunduğu kültürel deneyimle ziyaretçilerini geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Selçuklu, Rum ve Osmanlı izlerinin birleştiği bu eşsiz yapının içinde yer alan müze, hem yerli hem de yabancı turistler için adeta bir zaman kapsülüne dönüşüyor. Kaleiçi'nin büyüleyici atmosferinde, tarihi Yivli Minare'nin hemen yanı başında konumlanan Mevlevihane, Türk-İslam kültürünü derinlemesine keşfetmek isteyenler için bir hazine niteliği taşıyor.
Antalya Mevlevihanesi Müzesi, sadece mimari güzelliğiyle değil, sunduğu içeriğiyle de büyüleyici bir deneyim sunuyor. Ziyaretçiler, müze içinde yapılan ney dinletilerinin ruhani atmosferi eşliğinde, Mevlevilik geleneğini yansıtan canlandırmaları, kıyafetleri ve sanatsal eserleri yakından inceleme fırsatı buluyor. Ayrıca dönemin günlük yaşamına dair eşyalar da müze içinde sergileniyor. Ziyaretçiler, Mevleviliğin derinliklerine inmek için burada hem görsel hem de işitsel öğelerle karşılaşıyorlar. Yerlisiyle yabancısıyla her yaştan insan, Mevlevilik hakkında kapsamlı bilgi edinmek ve bu kültüre dair derin bir anlayış kazanmak adına müzeyi gezmeyi tercih ediyor.
Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ögke, Antalya Mevlevihanesi'nin Anadolu'da kurulan beşinci Mevlevihane olduğunu belirtiyor. Ögke, Sultan II. Bayezid’in oğlu Şehzade Korkut’un kurduğu vakıf aracılığıyla yıllarca Kaleiçi’nde yardıma muhtaç insanlara yemek dağıtıldığını ifade ediyor. Bu tür sosyal sorumluluk faaliyetleri, Mevlevihanenin sadece dini ve kültürel bir merkez olmanın ötesine geçip, bölgedeki toplum için önemli bir dayanışma alanı sunduğunu gösteriyor.
Mevlevihane, 1925’te tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasının ardından uzun yıllar boyunca kapalı kalmıştı. Ancak, 1972 yılında devlete ait güzel sanatlar galerisi olarak kullanılmaya başlanmış ve 2018’de kapsamlı bir restorasyon sürecinden geçerek aslına uygun bir şekilde yeniden açılmıştır. Artık bir "yaşayan müze" olarak hizmet veren bu mekân, sadece geçmişi sergilemekle kalmıyor, aynı zamanda kültürel mirası yaşatmak için çeşitli etkinlikler de düzenliyor.
Prof. Dr. Ahmet Ögke, Antalya Mevlevihanesi'nin bugünkü faaliyetlerine dair şunları aktarıyor: "90 yıl aradan sonra burada yeniden sema ayinleri düzenlemeye başladık. Ayrıca Mesnevi dersleri, divan okumaları, İslam düşüncesi dersleri, Kur’an ve tefsir dersleri gibi birçok etkinlik gerçekleştiriyoruz. Ney, hat, tezhip ve makam gibi sanatsal kurslar da müze kapsamında düzenleniyor." Bu etkinlikler, Mevleviliği daha yakından tanımak ve bu derin kültürü yaşamak isteyenler için büyük bir fırsat sunuyor.
Mevlevihane, her gün yüzlerce yerli ve yabancı turist tarafından büyük bir ilgiyle ziyaret ediliyor. Müze içinde, sema ve Mevlevilik uygulamaları hakkında İngilizce ve Türkçe açıklamalar içeren bilgilendirici levhalar bulunuyor. Bu levhalar, ziyaretçilerin kültürel mirası daha iyi kavrayabilmesi için önemli bir rehberlik sağlıyor. Mevlevihanenin sunduğu bu zengin içerik ve maneviyat dolu atmosfer, burayı sadece bir müze olmaktan çıkarıp, yaşayan bir kültür merkezi haline getiriyor.
Antalya Mevlevihanesi, geçmişin izlerini bugüne taşıyan ve günümüz kültürüne katkıda bulunan eşsiz bir mekan olma özelliği taşıyor. Ziyaretçiler, burada yalnızca tarihi bir mekânda gezmekle kalmıyor, aynı zamanda Mevleviliğin derin felsefesi ve ritüelleriyle tanışarak, manevi bir deneyim yaşıyorlar. "Yaşayan müze" konseptiyle Antalya Mevlevihanesi, hem geçmişi hem de bugünü birleştirerek, her yaş grubundan insana unutulmaz bir kültürel deneyim sunuyor.