Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TURKONFED) tarafından düzenlenen ‘Ortak Akıl Platformu Liderler Buluşması’, Taksim’de bir otelde gerçekleşti. Toplantıya AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, TURKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, AK Parti Genel Başkanvekili Yardımcıları Hasan Turan ile İffet Polat da katıldı. Toplantıda konuşan AK Parti Genel Başkanvekili Kurtulmuş, “Dünyanın zor bir süreçten geçtiği bir dönemin içerisindeyiz. Öyle görünüyor ki dünyadaki bu küresel ölçekteki dengesizlikler ya da daha olumlu tabiriyle denge arayışları önümüzdeki on yıllar boyunca da devam edecektir. Bunu çok iyi anlamak, çok iyi tahlil etmek ve bu gelişmelerin içerisinde Türkiye’nin yerini de fevkalade isabetli bir şekilde tespit etmek mecburiyetindeyiz. Sadece Ukrayna-Rusya krizini, başlamış olan savaşı tek başına bir unsur gibi değerlendirmemiz doğru olmaz. Epeyce bir süredir dünya ekonomi politiğini yöneten, dünyada yeni gelişmelerin kapısını açan, çok tehlikeli, çok riskli ama aynı zamanda da güçlü bir rekabet ortamını da barındıran bir gelişme ile karşı karşıyayız. Dünyanın bütün güç merkezlerini, özellikle Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra ABD’nin tek kutuplu bir dünya sistemi kurma idealleri ve söylemlerinin başarısız olduğu, Afganistan’da kalkan Amerikan uçağı ile birlikte aslında Amerikan emperyalizmi döneminin de bittiğini gördük. O görüntülerden sonra dünya bambaşka bir dönemin içerisine girdi. Uzunca bir süredir sadece ekonomik anlamda değil, her alanda büyük mücadeleler ve rekabetlerin, çatışmaların, gerilimlerin yaşandığı bir dönemin içerisindeyiz” diye konuştu.
“Tam manasıyla bir dengesizlik süreci başlamıştır”
Son dönemde yaşanan gelişmelerin dünyada bir dengesizliğe yol açtığını kaydeden Kurtulmuş, “Dünyada bir sistemden bahsetmek için dengenin olması lazım. Eski dönemde Soğuk Savaş döneminde bir tarafında Rusya’nın, bir tarafında ise ABD’nin olduğu bir denge vardı. Şimdi bu denge tamamen ortadan kalkmış ve tam manasıyla bir dengesizlik süreci başlamıştır. Çin’in, ABD’nin, Rusya’nın, Avrupa Birliği’nin ana aktörler olarak sadece kendi bölgelerinde değil, hemen hemen dünyanın her yerinde bu mücadelenin içerisinde var olduğu, ayrıca Hindistan gibi Brezilya, Türkiye gibi, Japonya gibi bazı güçlerin de kendi bölgelerinde önemli güçler haline geldiği bir sürecin içerisindeyiz. Bu süreç zaten kapsamlı bir mücadeleyi kendi bünyesinde barındırıyor. Çok büyük mücadeleler ve rekabetler yanında, büyük riskler ve çatışma alanlarını da ortaya koyuyor. Ticaret savaşları dediğimiz savaşlar ve büyük mücadeleler, bir diğeri ise hepimizi yakından ilgilendiren vekâlet savaşları dedikleri terör örgütü ve silahlı gruplar üzerinden büyük güçlerin kendi amaçlarını gerçekleştirmek için vermiş olduğu mücadelelerdir. Bu savaşlar aslında 20 yıl içerisinde dünya ekonomi politiğini de derinden etkilemiş olan önemli gelişmelerdir. Bizim içinde bulunduğumuz coğrafyayı da çok yakından etkilemiştir” ifadelerini kullandı.
“Coğrafya kaderdir”
Türkiye’nin coğrafi konumunu tespit etmenin sorunların çözümüne katkı sağlayacağının altını çizen Kurtulmuş, “Bütün bu çatışma ve gerilim ortamlarının içerisinde diyoruz ya coğrafya kaderdir. Türkiye çok şükür büyük bir medeniyetin merkezi olarak, Anadolu kıtasında şimdiye kadar 24 büyük medeniyete ev sahipliği yapmış bir ülke olarak, büyük bir tarihi birikime sahip olmuş bir ülke olarak, son derece genç nüfusu ve büyük hedefleri olan bir ülke olarak Türkiye’nin bu coğrafyada nasıl konumlanacağı, nasıl şekilleneceği sadece Türkiye’nin geleceğini belirleyen bir unsur olmayacak. Başta coğrafyamız olmak üzere bütün dünyadaki siyasal ve ekonomik denklemleri yeniden inşa edecektir. Dolayısıyla içinde yaşadığımız dönemde hem küresel ölçekte ortaya çıkan gelişmeler, hem Türkiye’nin potansiyel ve imkanları, iç dünyamızda da, siyaset dünyamızda da, bilim dünyamızda da, sanat dünyamıza da velhasıl Türkiye’ye ilişkin hayırlı emelleri ve ortak hedefleri olan insanlara büyük sorumluluklar yüklemektedir. Bunun yolu da önce konumumuzu iyi tespit etmek, koordinatlarımızın ne olduğunu fevkalade ciddi bir şekilde belirlemek ve ortak hedefler üzerinden ortak aklı geliştirerek ülkenin meselelerini çözmek ve insanlığa faydalı olabilecek perspektifleri ortaya koymaktır” dedi.
“Türkiye kriz ortamında her iki tarafla da rahat konuşabilen ve bölgeye ilişkin barış perspektifine sahip olan neredeyse yegane ülkedir”
Türkiye’nin bütün çatışma alanlarının ortasında olan bir ülke olduğunu belirten Kurtulmuş, “Karadeniz’deki şu anda Ukrayna-Rusya arasında bir problem olarak görülen problem, aslında Batı dünyasıyla Rusya’nın gelişen ve yeniden imparatorluk tavrıyla ve tarzıyla ortaya çıkan Rusya’nın bu denklemler içerisinde Türkiye’nin konumunun önemini son derece artırıyor. Savaşın 11’inci gününe girdik. Türkiye kriz ortamında her iki tarafla da rahat konuşabilen ve bölgeye ilişkin barış perspektifine sahip olan neredeyse yegane ülkedir. Bu bölgede savaş, gerilim, çatışma istemiyoruz. Ülkelerin farklılıkları olabilir ama bu farklılıkları müzakereyle, konuşarak, masada diplomasiyle çözebilecek bir imkana sahip olduğumuza inanıyoruz. Bunun için de sayın Cumhurbaşkanımız bugün Rusya lideri Putin‘le görüşecek. Bu konudaki görüşlerimizi Karadeniz’in bir barış denizi haline gelmesini temin etmek bakımından açıkça ifade ediyoruz. Önümüzdeki 20-30 yıl boyunca oralarda çatışma olacak derseniz, bu söylediğimiz coğrafya yeni çatışma alanlarının merkezidir. Bütün çatışma alanlarının ortasında olan ülke Türkiye’dir. Türkiye’nin bundan dolayı güçlü, büyük bir ülke olarak ayakta durma mecburiyeti vardır. Bunu siyasi kimliğimin ötesinde vatansever ve ülkesini, milletini seven bir insan olarak söylüyorum; hepimizin ortak hedefi burası olmalıdır” şeklinde konuştu.
“Oklarımızı aynı hedefe atmak zorundayız”
Güçlü Türkiye hedeflerinden bahseden Kurtulmuş, “Ne iş yapıyor olursak olalım, nerede olursak olalım, hepimiz oklarımızı aynı hedefe atmak zorundayız. O da yeniden güçlü ve büyük Türkiye’yi kurma mecburiyetidir. Her alanda güçlü olan bir Türkiye’nin olmasından başka bu bölgede ayakta durabilmemizin başka bir şartı yoktur. Yoksa çevremizdeki her biri barut fıçısı haline gelmiş olan bu coğrafyaların ortaya koyacağı gelişmelere sadece seyirci olarak bakar ve bu gelişmelerin gerisinde kalarak, Allah korusun bu gelişmelerin muhatabı olan ve çözen, dağılan bir Türkiye oluruz. Bunun için hedefimiz yeniden büyük ve güçlü Türkiye’yi kurabilmektir. Güçlü Türkiye’den kastınız her alanda güçlü olan bir Türkiye’dir. Ekonomisi güçlü ve üreten, alın teri ile şu andaki pozisyondan çok daha fazla bir üretime sahip olan, üretiminin ötesinde küresel piyasalarda rekabet edebilen bir Türkiye olmak mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin güçlü bir üretime sahip olan bir ülke olmaktan başka şansı yoktur. Kendi yerli üretimini gerçekleştirmek zorundadır. Yeni hedefimiz budur, bu bölgede ayakta kalabilmenin başka şansı yoktur. Türkiye aynı zamanda savunma sanayiinde de güçlü olan bir ülke olmak durumundadır. Türkiye içeride güçlü olmak zorundadır. Devlet ve millet kaynaşmasının sağlandığı, devlet ve milletin aynı istikamette yürüdüğü güçlü bir Türkiye olmalıdır. Güçlü Türkiye içerideki bütün farklılıklarını bütünleştirebilmiş, tartışmalardan faydalı olan sonuçları çıkarabilmiş, demokratik ve fikri olgunluğu olan bir Türkiye olmak mecburiyetindedir” dedi.
“Türkiye de ekonomik krizden nasibini aldı”
Türkiye’nin ekonomik olarak uluslararası kuruluşlara boyun eğmeyeceğini kaydeden Kurtulmuş, “Pandemi krizi olmasaydı bile yaşadığımız bu çalkantılı dönemi sadece dünya ekonomisi değil, sadece belli bir çevreler değil bütün ülkeler yaşayacaktı. Türkiye de bundan nasibini aldı. Ancak 2020 yılının başında gerçekleşen pandemi ve hala devam eden bu sürecin Türkiye’nin vaktinde ve zamanında aldığı tedbirler dolayısıyla en az hasarla atlatıldığını ifade edebiliriz. Türkiye ekonomik ve siyasi reformları eşzamanlı olarak yaptığı dönemlerden çok başarılı olmuştur. Bundan sonra da ekonomik ve siyasi reformları ne gerekiyorsa eşzamanlı olarak yapmaya muktediriz ve istikamette yürüyeceğiz. Türkiye ne kadar zor şartlardan geçerse geçsin, serbest pazar ekonomisi koşullarından ödün vermeyecek, bu istikamette yürüyüşüne devam edecektir. Türkiye sadece kendi kendine yeterli değil, kendi ayakları üstünde güçlü basan, güçlü duran bir Türkiye’dir. Küresel ölçekte rekabet edebilen bir ülke hedefine sahiptir. Bunun için Türkiye’ye bir takım ekonomik reçeteler adı altında, siyasi programları dağıtan ve dayatan uluslararası kuruluşların da boyunduruğu altına girmeyecektir. IMF gibi kuruluşların da Türkiye gölgesine girmeyecek, onlardan talimat ve teklif, program alma durumuna düşmeyecektir. Son söz olarak ne yaparsak yapalım, nerede durursak duralım, fikrimiz ve zikrimiz ne olursa olsun, siyasi görüşünüz ne olursa olsun hepimiz oklarımızı aynı istikamete atacağız. Hepimiz aynı istikamete yürüyeceğiz. O da güçlü Türkiye hedefini gerçekleştirmek için mücadele etmektir” ifadelerini kullandı.