Anadolu’dan izler taşıyan oyalı yazmalar İstanbul’da sergileniyor
Anadolu’yu karış karış gezen pratisyen hekim Şadiye Çetintaş’ın yaklaşık 40 yıldır farklı yörelerden topladığı iğne oyalı yazmalar İstanbul’da sergilenmeye başladı.
Kadınların dertlerini, mutluluklarını, mahremlerini işledikleri el emeği göz nuru parçalar, 19 Ocak’a kadar Göztepe TCDD Kültür Sanat Merkezi’nde ziyaretçilerini bekliyor. Oyalı yazmaların gizemine vurgu yapan Çetintaş, “Oyaların en önemli özelliği gizemli bir dil taşımasıdır. O dili öğrenmeye kaktığınızda sonsuz ifadelerin yer aldığını görebilirsiniz. Kadınların yaratıcılıkları, kendilerini ifade etme şekilleri ve böyle bir sözsüz iletişimi yaratması inanılır gibi değil” dedi.
Küratörlüğünü Elif Kodaman’ın yaptığı, Ankara’dan Balkanlar’a kadar birçok yörenin oyalı yazmasını içinde bulunduran sergi, emekli doktor Şadiye Çetintaş’ın 2 bin parçalık koleksiyonunun sadece bir kısmını içeriyor.
“KADINLARIN YARATTIĞI GİZEMLİ DİLDİR OYALI YAZMA”
Sergide her yöreden işlemeli oyaların yer aldığını söyleyen Çetintaş, “Ankara’dan Balkanlar’a kadar çok eski ve yeni değişik yıllara ait oyalar var. Oyaların görsellikleri muhteşem ama bunların ötesinde oyaların en önemli özelliği gizemli bir dil taşımasıdır. Ahmet Haşim’in günbatımı için söylediği, lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta dizesini oyalar için de söyleyebiliriz. Oyaların dilini öğrenmeye kaktığınızda sonsuz ifadelerin yer aldığını görebilirsiniz. Kadınların yaratıcılıkları, kendilerini ifade etme şekilleri ve böyle bir sözsüz iletişimi yaratması inanılır gibi değil. Bugün yokluktan şikâyet ediyoruz ama buradaki vitrinlerden gördüğünüz gibi kadınlar süngerden, iplikten, artık bezlerden, deniz kabuklarından, kavun çekirdeğinden bile oya yapabilmiş” şeklinde konuştu.
“RENKLER, MOTİFLER HEPSİ BİZE BİR ŞEY ANLATIR”
Kadınların oyalar ile iletişim kurduklarını ve bu iletişimin güçlülüğü karşısında çok şaşırdığını belirten Çetintaş, konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Malzemeyi üretmiş, her şeyi kullanmış ve kendisini anlatmış. O kadar anlatmış ki, biber oyası yapmış ‘kaynanam ve kocamla aram kötü, işler fena’ demiş. Eğer biberler tamamen kırmızıysa ‘artık dayanılacak gibi değil’ demiş. Hamile kalmış, ultrasonla müjde verecek hali yok, elma oyası işlemeli yazmasını takmış, çıkmış ortaya salınmış. Kocasından komşusuna kadar herkes onun hamile olduğunu öğrenmiş. Tabi bunlar hemen o gün yapılmıyor. Kızın çeyizi hazırlanırken bütün bu olasılıklar düşünülerek tipik oyalar işleniyor ve çeyize konuluyor. Kızcağız da sırası geldikçe takıyor. Aşık oluyor, mor sümbül oya takıyor; kim olduğunu da artık oğlan bilecek. Mor sümbül oya pembe yazma etrafındaysa cayır cayır yanıyorum anlamına geliyor. Karanfil, güzelliği, iyiliği, hoşluğu sembolize ediyor ve sevilen kişilere gönderiliyor. Evlenecek kız, eğer gideceği evde bekâr bir kız yani görümcesi varsa ona menekşe oyası gönderiyor. O da ‘bir an önce evlen git, o evin tek kızı ben olayım’ demek oluyor. Papatya saflığın göstergesi; nergis oya üzüntüyü, hüznü temsil ederken sarı renkte nergis, moral olarak çöküntü halinde olunduğunu temsil eder. Yani renkler, motifler hepsi bize bir şey anlatır.”
“EV ALMADIM, OYA ALDIM”
Çocukluğundan beri bir şeyler topladığını, çiçekleri, renkleri ve doğayı çok sevdiğinin altını çizen Çetintaş, oyalı yazmalar ile tanıştıktan sonra yazmaların sahip olduğu gizemli dili öğrenme arzusu içine girdiğini söyledi. 2 bini aşkın oyalı yazmayı evinde sakladığını vurgulayan Doktor Çetintaş, “Ben çok dolaşan biriyim, gençliğimde çok trekking yapardım. Cuma akşamı işten çıkıp, otobüse binip bir yere gider, Pazar akşamı otobüse biner direkt işe gideriz. Öyle bir tempomuz vardı. Bütün Anadolu’yu, 81 ili dolaştım. Henüz ilçelerin sayısını bilmiyorum ama oya merakım olduğu için her gittiğim yerde dükkânlara girer adres bırakırdım. Kadınların elleri sıkıştıkça çeyizlerinden bir şeyler sattığını biliyordum. Ben de beni arayın derim, birçok insan beni aradı. Bir güven oluşturduktan ve önem verdiğinizi anladıklarından sonra oradan buradan sizi buluyorlar. Oyaların emniyette olduğunu ve değerinin bilineceğini bilerek gönderiyorlar. Bu şekilde toplandı. Ev almadım, oya aldım. Ayrıca Ege’de İzmir’de yaşayan bir arkadaşımla Tire, Ödemiş, Aydın pazarları gibi çok pazar gezdik” ifadelerini kullandı.
Sergide şimdilik sadece kendisinde bulunan 3 tane oyanın da bulunduğunu söyleyen Çetintaş, “Üçünü de oya koleksiyoncusundan antikacısına birçok arkadaş gördü. Yöresini ve ismini tam olarak bilemedik ama İstanbul ya da Balkanlar yöresinden olduğuna yönelik tahminlerimiz var. Ben birine buket birine atom ismini verdim. Onlar benim için de oya grubu için de çok büyük önem arz ediyor çünkü başka yok” dedi.
“EVE GİDİNCE UYGULAYABİLECEĞİMİZ BİRÇOK FİKİR EDİNDİK”
Sergiyi gezmeye gelen emekli resim öğretmeni Yeşim Önde “ İzmir Urla’dan bir arkadaşım aradı ve burada ablasının arkadaşının sergisi olduğunu söyledi. Ben de öğretmen arkadaşlarımı alıp geldim. Biz Kadıköy Anadolu Lisesi emekli öğretmenleri olarak bu tür sergilere ilgi duyuyoruz. Geldik, çok mutlu olduk, zaten böyle işleri, yemenileri çok seviyoruz. Eve gidince uygulayabileceğimiz birçok fikir edindik” şeklinde konuştu.