1999 yılında 16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan gece saat 03:02'de meydana gelen 7.4 büyüklüğündeki deprem Türkiye tarihinin en büyük dördüncü depremi olarak kayıtlara geçti. Merkez üssü Gölcük olan deprem, Marmara Bölgesi'nin genelinde hissedildi. Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın kırılmasıyla meydana gelen deprem, İstanbul, Bolu, Bursa, Eskişehir, Kocaeli, Sakarya ve Yalova'da da hissedildi. Resmî raporlara göre 19 bin ölüm, 23.781 yaralanma oldu. 505 kişi sakat kaldı. 285.211 ev, 42.902 iş yeri hasar gördü. Marmara depreminin 23. Yıldönümünde ise CHP'li Gündüz bir mesaj yayımladı. Mesajında depreme ait raporlara dikkat çeken Gündüz;"17 Ağustos 1999 yılında yaşadığımız büyük acının 23. Yıl dönümü bugün. Yaşadığımız o büyük depremi, o büyük acıyı unutmadık, unutmayacağız. Evet unutmadık, unutmayacağız diyoruz ama ders aldık mı dersek, orası büyük bir tartışma konusu. Bugün burada; bu kentte yaşayan bir birey olarak, bir deprem çocuğu ve bir inşaat mühendisi olarak, hafızalarımızı bir kez daha tazelemeyi, belirli hususların altını çizmeyi elzem görüyorum. Yaşadığımız acı tablonun üzerinden rakamlarla birlikte bir kez daha geçelim istiyorum.
"DEPREM MADDİ MANEVİ BİZİ YIKTI"
Marmara’nın büyük bölümünde etkili olan bu depremde, resmi sonuçlara göre; Yaklaşık 19 bin insanımız hayatını kaybetti. Yaklaşık 24 bin insanımız yaralandı. Yalnızca Sakarya’da yaklaşık 4 bin vatandaşımız hayatını kaybetti. Tabii bunlar resmi kayıtlar. Yaşanan can kaybının çok daha yüksek olduğu düşünülüyor. Resmi olmayan kaynaklar toplamda yaklaşık 50 bin vatandaşımızın hayatını kaybettiğini iddia ediyor. Peki yapılarla, binalarla ilgili tablo ne;
Yine bu depremde; 328 bin ev ve işyeri yıkıldı veya hasar gördü. Yani yapılarımızın 25’i kullanılamaz hale geldi. Bu yapıların 6’sı yerle bir oldu, 7’si ağır hasar, 12’si de orta derecede hasar gördü. Sonuç olarak 1 milyondan fazla insanımız evsiz kaldı.
Bu verdiğim rakamlar Marmara Bölgesi için.
Sakarya özeline baktığımızda ise;
İlimizde 25 bin konut ve işyeri ağır hasarlı olarak yıkıldı. 20 bin konut orta hasar alarak kullanılamaz hale geldi. Bakın, rakamlar çok çarpıcı. Bunların yanında; yaşadığımız bu büyük depremin ekonomik sonuçları da oldu elbette. Farklı kurumların yaptığı hesaplamalara göre depremin ekonomik maliyeti, o günün koşullarında yaklaşık 20 milyar dolar. Depremin ardından özellikle yeniden yapılandırma çalışmaları nedeniyle dış kaynak ihtiyacı arttı, sanayi bölgelerinde üretim faaliyetlerine ara verilmesi de ekonominin küçülmesine neden oldu.
Bazı araştırmalar, 99 depreminin yarattığı etkinin, 2001 de yaşadığımız ekonomik krizin çıkmasında etkili olan nedenler arasında yer aldığını gösteriyor.
"HÂLÂ OLASI BİR DEPREME HAZIR DEĞİLİZ"
Ek olarak işin sosyal ve psikolojik boyutları da oldukça ağırdı. Daha önce söylediğim gibi; yüzbinlerce insanımız evsiz kaldı.
Çadırlarda kaldık uzun süre hatırlarsınız.
Temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamaz hale geldik. Su tankerlerini bekledik. Ekmek araçlarını bekledik. Gıda yardımları, giyim yardımları. Gelen yardım kamyonlarının önünde oluşan uzun kuyrukları hepimiz hatırlıyoruz. Okullarımız açılamadı. Öğretim çağında olan her öğrenci en az bir dönemi kaçırdı, boş geçirdi. Yaşanan büyük acıların yanında verilen ciddi bir yaşam mücadelesi de vardı. Evet, üzerinden tam 23 yıl geçti.
Peki, geçen bu süre zarfında ne yaptık? Bir daha böyle büyük acılar yaşamamak adına ne önlemler aldık? Üzülerek belirtmek isterim ki, olası bir depreme karşı 99 yılından daha iyi durumda değiliz. Bu depremi gören yapılarımız, büyük oranda, daha önce bir deprem geçirmemiş yapılardı. Buna rağmen büyük bir yıkım tablosuyla karşı karşıya kaldık. Şimdi ise elimizde binlerce yorgun yapı var. Her an deprem riski altındaki ilimizde gerek konut gerek işyeri gerekse de endüstriyel tesislerimizin büyük çoğunluğunun, depreme karşı güvenli olduğunu ifade edemiyoruz maalesef.
Bu kapsamda değerlendirebileceğimiz yaklaşık 23 bin bağımsız konut var.
Olası orta büyüklükteki bir depremde, bu yapılarımızın büyük çoğunluğunun yıkılacağı bir gerçek. Bu yapılar eski yönetmeliklere göre yapılmış, depremi görmüş, hasar almış ve performansını tamamlamış yapılar.
Bahse konu 23 binin neredeyse yarısında kayda değer bir güçlendirme yapılmadı. Bu binaların çoğu, maalesef, ikinci bir depremi kaldıramayacak. Konutlarımızın yanında okullarımız, hastanelerimiz ve diğer kamu kuruluşlarımıza ait yapıların da güvenli olduğundan bahsetmek çok zor.
Konuttan bozma iş yerleri, sağlık klinikleri, okullar, apartmanların altında bulunan dükkanlar, hepsi hala kullanılıyor.
Olası bir depremde bu alanlarda birçok insanımızın can vereceğini bilmek gerçekten acı veriyor.
"KAÇAK İŞLE DEĞİRMEN DÖNDÜRÜYORLAR"
Gelin görün ki bu konularla ilgili teknik ve bilimsel bütünlüğe sahip, elle tutulur bir çalışma da yok. Yani bizler bu riskli yapıları biliyoruz ancak gerçek tabloyu yine, ne yazık ki, yaşayacağımız depremle tecrübe etmiş olacağız. Yani yine acı bir tecrübe. Bunca gerçeğin arasında en çarpıcı hamle ise İMAR BARIŞI oldu şüphesiz. Hepimiz biliyoruz; ne kadar uygunsuz, imara aykırı ve hatta kaçak yapı varsa, imar barışı adı altında belirli bir tutar karşılığında kayıt altına alındı. Bu kayıtlar da tamamen mal sahiplerinin beyanı esas alınarak oluşturuldu. Açıkça ifade etmek istiyorum:Mühendislik hizmeti almadan, kaçak olarak üretilmiş yapıların yasal hale getirilmiş olmasıyla, devletin sorumluluğunda olması gereken can ve mal güvenliği bir kenara atılmıştır. Oysa ki depreme karşı önlem almanın, ortaya çıkabilecek can ve mal kayıplarını önlemenin tek yolu, var olan yapı stoğunun depreme dayanıklı hale getirilmesi ve yeni yapılacak olan yapıların buna göre yapılmasıdır.
Elde edilecek birkaç milyar lira gelir için, bunca insanın can güvenliğinin tehlikeye atılması ne akılla, ne mantıkla ne de bilimle açıklanabilir. Acilen bu yanlıştan dönülmelidir.
"ÇOK BÜYÜK RİSKLE KARŞI KARŞIYAYIZ"
Kayıt altına alınan tüm yapılar statik açıdan incelenmeli ve depreme dayanıklı hale getirilmelidir. Bir diğer konu ise KENTSEL DÖNÜŞÜM. 2011 Van depreminden sonra; 2012 yılında 6306 sayılı AFET RİSKİ ALTINDAKİ ALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ KANUNU çıkarıldı. Kanun çıkarıldı ancak gerçek anlamda hayata geçirilmedi ne yazık ki. Bu kanundan sonra da ülkemizde birçok deprem meydana geldi. Hafif hasarlarla atlatmamız gereken orta şiddetteki depremlerde dahi önemli kayıplar verdik. Yapı stoğumuzun halini önceki cümlelerimde tarif ettim. Yalnızca ilimizde 23 bin bağımsız konut yani yaklaşık 7000 binadan bahsettim. Bu yapıların bir sonraki depremde nasıl davranacağını bilmiyoruz ve karşımızda büyük bir risk olarak duruyor. En doğru ifadeyle can güvenliğimiz için açık tehlike arz ediyor.
"CHP OLARAK HAYKIRDIK AMA DİNLEMEDİLER"
Esasen kentsel dönüşüm kanunu, tam da bu gibi yapılar için hazırlanmış bir düzenleme. Ancak gelin görün ki ilimizde bu konuya dair atılmış tek bir adım dahi yok maalesef.
Kentsel dönüşüm adı altında yapılan birkaç çalışma var. Hendek, Sapanca, Erenler ilçelerimizde, kentsel dönüşüm adı altında projeler yapıldı ancak bu dönüşüm projeleri, riskli yapıların kaldırılıp yerine güvenli yapıların oluşturulması amacının yanından bile geçmiyor. Peki, Merkezi Yönetimin, bize göre hatalı uygulamaları bir tarafa, yerel yönetim olarak Sakarya Büyükşehir Belediyesi ne yapmış? Sadece geçtiğimiz birkaç yıla baktığımızda ne görüyoruz, çok kısa bir iki örnekle ifade etmek isterim;
2019 yerel seçimlerinden sonra Büyükşehir bünyesinde Deprem ve Zemin Araştırma Şube Müdürlüğü kuruldu. Büyük talihsizliktir ki, bu müdürlüğün başına bir sosyolog atandı. Evet, daha önce Macerapark sorumlusu olan ve sonrasında Aile ve Çocuk Hizmetleri Müdürlüğü yapan şahıs, Sakarya için son derece önemli olan bir kurumun başına getirildi. Hatırlarsanız CHP Sakarya İl Başkanlığı olarak bu duruma yüksek sesle itiraz ettik. Liyakatsizliğin ayyuka çıktığı bu dönemde dahi, bu kadarı da olmaz dedik.
Neyse ki bu hatadan kısa sürede dönüldü ve ilgili kişi görevden alınarak, mesleki anlamda nispeten daha uygun olan bir jeoloji mühendisi göreve getirildi. Fakat ne yazık ki bu müdürlüğün, bunca yıl depremle alakalı kılını kıpırdatmayan bir belediye içerisinde ne gibi aksiyonlar aldığı da bilinmiyor.
Büyükşehir belirli aralıklarla toplantılar yapıyor, bir master plandan bahsediyor; yaptık, yapıyoruz, bitti diyor ancak bu ifadeler ne yazık ki hamasetin bir adım ötesine geçemiyor. 2020 yılının kasım ayında yine Büyükşehir bünyesinde Deprem Daire Başkanlığı kuruldu. Yine bu tarihlerde “Kentsel Dönüşüm Stratejik Planı” nın hazır olduğu ve ilgili bakanlığa sunulduğu ifade edildi. O tarihten bu yana da yine atılan tek bir somut adım yok. Son olarak da Nisan 2022’de Depreme Hazırlık ve Risk Tespiti kapsamında, kentimiz sözde pilot il seçildi ve 6 ay gibi kısa bir sürede “Sakarya İli Yapısal Hasar Görebilirlik” raporunun oluşturulacağı bilgisi kamuoyu ile paylaşıldı. 4 ay geçti, bu çalışmaların da ne durumda olduğu ile ilgili net bir bilgi yok elimizde maalesef.
"BOŞA GEÇEN 23 YILI BİZ TAMAMLAYACAĞIZ"
Sözün özü; Son depremin olduğu günden bugüne gerek merkez gerekse yerel yönetimlerin “Dostlar alışverişte görsün.” anlayışı dışında bir şey görmedik Sakarya halkı olarak. Söylemler de, yapılanlar da, yapılmayanlar da ortada.
Güzel bir örnek de var aslında hemen yanı başımızda. Komşumuz Kocaeli de bu depremde büyük yaralar aldı. Aldı ancak bölgede yapılan başarılı bir çalışmadan bahsedeceğim. Belediye, Tübitak ve Üniversite bir araya geldi, tüm bölgede zemin incelemeleri yapıldı ve “Kocaeli için Zemin Sınıflaması ve Sismik Tehlike Değerlendirme Projesi” kapsamında bir sismik harita oluşturuldu. Bu ne anlama geliyor?
İl sınırları içerisinde, hangi bölgelerin zeminlerinin taşıma gücü yüksek, hangi bölgelerde sıvılaşmalar var, hangi bölgeler fay hatlarının geçiş ya da çakışma noktalarında; tüm bu soruların cevapları bu raporun içerisinde detaylarıyla birlikte mevcut. Yani yeni bir yapı yapılmadan önce, o zeminin tüm özellikleri ile birlikte, bölgede nasıl bir yapı tasarlanmalı veya o bölgede yapılaşma yapılmalı mı yapılmamalı mı? Bu soruların cevapları biliniyor.
Şimdi soruyoruz. Sakarya’da bu çalışma neden yapılmadı? Sakarya Üniversitesi gibi mühendislik alanında kendini kanıtlamış bir üniversitemiz varken, son derece donanımlı meslek odalarımız göreve hazır olduklarını defalarca dile getirmişken, bu ve buna benzer çalışmalar neden yapılmadı, neden yapılmıyor? Deprem bu şehrin gerçeği.
Muhtemelen önümüzdeki birkaç yıl içerisinde büyük bir deprem daha yaşayacağız. Boşa geçen 23 yılın muhasebesi bir tarafa, yarından tezi yok harekete geçmeliyiz.
Yapı stoğumuzun gerçek tespiti bir an önce tamamlanmalı ve çıkan sonuçlara bağlı realist bir eylem planı oluşturulmalı.
Riskli yapılarla ilgili kentsel dönüşüm adımları hızla atılmalı. Sakarya Büyükşehir Belediyesi artık söylemleri bırakıp icraat göstermeli. Boşa geçen bunca yılın vebali nasıl ödenir bilinmez ancak artık kaybedecek 1 dakikamız bile yok.
Bizler Cumhuriyet Halk Partisi’nin bireyleri olarak, her adımda ve her koşulda göreve hazırız. Bu kentin, olası bir depremde kaderine terk edilmesine izin vermeyeceğiz.
Bir daha böyle büyük acılar yaşamaya ne gücümüz ne de tahammülümüz var.
Unutmayalım; deprem öldürmez, bina öldürür. Ben, bu duygu ve düşüncelerle; 99’da kaybettiğimiz deprem şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyor, yaralanan vatandaşlarımızın, o derin yaralarının sarılmış olmasını temenni ediyorum.
Bir daha böyle büyük acılar yaşanmaması dileklerimle, teşekkür ediyorum."şeklinde konuştu.