Doç. Dr. Demirak: “Türkiye’de yeşil kalkınma için en önemli adım temiz enerji yatırımları”

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, küresel ısınmanın önüne geçebilmek için temiz enerji geçişinin sağlaması gerektiğini vurgulayarak, "Bu dönüşümün en etkili yolu da rüzgar, güneş ve nükleer gibi düşük karbonlu kaynaklardan enerji üretmek” dedi.

Yayınlanma: 10:04 26-04-2022
Güncellenme: 12:06 27-06-2022
Doç. Dr. Demirak: “Türkiye’de yeşil kalkınma için en önemli adım temiz enerji yatırımları”

Küresel ısınmanın etkileri tüm dünyayı yakından etkiliyor. Birleşmiş Milletler (BM) Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 4 Nisan’da yayımladığı rapor, önümüzdeki birkaç yılın kritik olduğunu, 2030 yılına kadar karbon salımları azalmazsa küresel ısınmanın tehlikeli seviyelere ulaşmasını engellemenin mümkün olmayacağına vurgu yapıyor. Araştırmacılar ise hava sıcaklıklarının yükselmesinin dünyada benzeri görülmemiş sıcak hava dalgalarına, korkunç fırtınalara ve yaygın su kıtlıklarına yol açabileceğini söylüyor. Aşırı hava olayları ve felaketlerini engelleyebilmek için sıcaklık artışının mutlaka 1,5 derecede sınırlandırılması gerekiyor. Bunun için de bu oranın 2030’a kadar yüzde 43 oranında azaltılması gerekiyor.

 

Cesur adımlar gerekiyor

 

İklim değişikliği için cesur adımlar atılması gerektiği çağrısında bulunan BM raporuna göre, düşük karbonlu yeşil ekonomilere geçiş önemli ve küresel ısınmanın tehlikeli etkilerinden sakınmak için fosil yakıtlardan hızla uzaklaşılması gerekiyor. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Doç. Dr. Ahmet Demirak, IPCC’nin hazırladığı ve 65 ülkeden 278 bilim insanının yazdığı BM raporunun çok net bir tablo ortaya koyduğunu ifade etti. Buna göre kısa vadede enerji üretim yöntemleri daha önemli olacak. Küresel enerji üretimi, endüstriler, ulaşım yöntemleri, tüketim alışkanlıkları ve insan-doğa ilişkisi pozitif yönlü değiştiği takdirde iklim değişikliği ile mücadele edilmesi mümkün. Demirak, “Artık sınırdayız, eğer şimdi harekete geçersek ve gerekli önlemleri ivedilikle alırsak, bu krizin önüne geçmek için fırsatımız var. Tüm faaliyetler ve ekonomi sektörlerinde sera gazı emisyonlarını azaltmak için çok iddialı ve acil çabalar gerekiyor. Temiz enerji geçişini sağlamalıyız. Bu dönüşümün en etkili yolu da rüzgar, güneş ve nükleer gibi düşük karbonlu kaynaklardan enerji üretmek” diye konuştu.

 

Düşük karbonlu enerji sistemi

 

Doç. Dr. Ahmet Demirak, dünyadaki küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 40’ının elektrik üretmek için fosil yakıtların yakılmasından kaynaklandığını kaydederek, şunları söyledi: “Dünyanın birincil enerji arzı hala yüzde 80 fosil yakıtlara bağımlı. Sıcaklıkların 2 C’ye yükselmesini kontrol altına alabilmek için (Paris İklim Anlaşmasının hedefi) 20 milyar ton karbondioksit (CO2) salınımından kaçınmalıyız. IPCC raporuna göre sadece elektrik sektörünün değil, tüm ekonomilerin karbondan arınması gerekiyor. Endüstriyel süreçler ve ulaşım sektörleri, küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 45’ini oluşturuyor. Bu endüstriler için temiz, güvenilir kaynaklardan büyük miktarda enerji gerektiriyor. Rüzgar, güneş ve 7/24, 365 gün düşük karbonlu enerji sağlayan nükleer enerji ile güvenilir, uygun maliyetli, düşük karbonlu bir enerji sistemi elde edilebilir.”

 

Yeşil kalkınma ve nükleer santraller

 

Paris Anlaşmasının onaylanmasıyla Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinin de yeni bir ivme kazandığını hatırlatan Demirak, şöyle devam etti: “Türkiye’nin 2053 yılı net sıfır emisyon hedefi, Paris Anlaşması’nın 1,5 santigrat derece hedefine katkıda bulunacaktır. Türkiye, enerji ihtiyacının yüzde 75’ini maalesef ithal kaynaklardan karşılıyor. Bu durum enerji, iklim ve çevre politikaları açısından hem ekolojik hem de finansal büyük riskleri de beraberinde getiriyor. Türkiye’nin hem enerji arzı güvenliğini sağlamasının hem de zararlı emisyonların azaltılmasının en önemli adımını düşük karbonlu yani temiz enerji yatırımları oluşturuyor. Avrupa Birliği, nükleer enerjiyi ‘yeşil enerji’ olarak nitelendirmek için süreçleri başlattı. Şubat ayında, belgenin Avrupa Komisyonu tarafından resmi olarak kabulü gerçekleşti. Şimdi belge Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyinin değerlendirmesine sunuldu. Bu belgede, nükleer enerji diğer düşük karbonlu enerji kaynaklarla birlikte ’yeşil’ enerji kaynağı olarak değerlendiriliyor. Yani AB düzeyinde, nükleer enerjinin çevre, insan ve iklim dostu, güvenli olduğunun tanınması tartışılıyor (şu anda bireysel Avrupa ülkeleri düzeyinde olduğu gibi). Bu tür örnekler, Türkiye’nin seçtiği yolun doğruluğunun açık bir kanıtı olabilir. Yolumuza devam etmeliyiz, ikinci ve üçüncü nükleer santral projelerini gerçekleştirmeliyiz.”

 

Nükleere küresel piyasalarda ilgi artıyor

 

Türkiye dahil 17 ülkede 52 nükleer reaktörün inşaatı sürerken küresel piyasalarda da nükleer enerjiye ilgi artıyor. IPCC raporu, nükleer enerji üretimine yönelik küresel yatırımların, yüzyılın ortalarına kadar yılda ortalama 100 milyar doları aşacağını tahmin ediyor. Daha fazla ülke enerji güvenliğini sağlamaya çalışırken, uzun vadeli iklim stratejilerinde nükleer enerjiyi de içeren planlarını açıklamaya devam ediyor. Çek Cumhuriyeti, ülke tarihindeki en büyük yatırım olacak nükleer santral projesini yürütüyor. Belçika, nükleer planlarını genişletiyor ve mevcut reaktörlerini 10 yıl daha devrede tutma hedefinde. Fransa, 14 yeni nesil reaktör inşa etmeyi planlıyor. İngiltere hükümeti yeni enerji stratejisine göre ülkedeki nükleer santrallere 8 yeni nükleer reaktör ekleyecek. Ve bunlar pek çok örnekten sadece birkaçı.

 

Nükleeri seçmek için yedi önemli neden

 

IPPC raporunun verilerine göre, bilim insanları nükleer enerjiyi, ’temiz enerji geleceğinin anahtarı’ olarak tanımlıyor. Pek çok önemli özelliği ile nükleer enerji iklim değişikliği ile mücadele öne çıkıyor. İklim değişikliği ile mücadelede nükleeri öne geçiren 7 önemli neden ise şöyle sıralanıyor : "Nükleer enerji, her yıl dünya çapında 400 milyon otomobil üretimine eşdeğer 2 milyar ton CO2 salınımını engelliyor. Şaşırabilirsiniz ama nükleer enerji, dünyanın en az sera gazı yayan enerji kaynaklarından birisi. Bu nedenle güneş enerjisinden dört kat kadar daha düşük CO2 emisyonu ile düşük karbonlu ekonomiye geçiş için elzem bir enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. İklim dostu bir enerji olmasının yanı sıra nükleer enerji, elektrik talebindeki değişimlere uyum sağlayabilen güçlü üretim sistemi sayesinde kesintisiz elektrik sağlayabiliyor. Kontrol edilebilir doğası ile hastanelerde, işyerlerinde ve her evde elektrik arzının güvence altına alınmasına önemli ölçüde katkıda bulunabilir. Nükleer enerji, elektrik enerjisi üretiminin en ucuz kaynaklarından birisidir. Bu nedenle örneğin Fransa, Avrupa’da elektriği en ucuza kullanan ülkelerin başında geliyor. Fransa’da üreticiler için elektrik fiyatları Avrupa ortalamasından yüzde 25 az. IPCC ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından yapılan düşük karbonlu enerji geçiş raporlarında, fosil yakıtların kullanımını önlemek için yenilenebilir enerji kaynaklarının yanında nükleer enerji kaynaklarına da yer verilmesi gerektiğine işaret ediliyor. Güneş, rüzgar gibi doğası gereği kesintili olan yenilenebilir enerjilerin 8 milyar insanın mevcut ve gelecekteki enerji ihtiyaçlarını tek başına karşılayamayacağına vurgu yapılıyor. Nükleer ve yenilenebilir enerji kaynaklarının birlikteliği düşük karbonlu enerji ekonomilerine geçiş için önem arz ediyor. 2050 yılına gelindiğinde küresel nüfusun artışı ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınması nedeniyle iki kat daha fazla elektriğe ihtiyacımız olacak. Aynı zamanda karbon nötrlüğü sağlamamız gerekecek. Elektrik üretimi fosil yakıtların (kömür ve gaz) kullanımı nedeniyle dünyanın bir numaralı CO2 emisyon kaynağı olduğundan, sera gazı emisyonlarını büyük ölçüde azaltmak için elektrik üretiminin sıfır-karbon olmasını, yani karbonsuzlaştırılmasını sağlamalıyız. İklim bilimcileri, elektrik üretiminde düşük karbonlu enerjilerin payının 2050 yılına kadar yüzde 30’dan yüzde 80’in üzerine çıkarılmasını tavsiye ediyorlar. Nükleer enerji tasarruflu bir enerji kaynağıdır. Kullanılan yakıtın yüzde 96’sı, yüzde 95’i uranyum ve yüzde 1’i plütonyum olmak üzere geri dönüştürülebilir. 100 g uranyum, bir ton petrol kadar enerji üretir. Örneğin Avrupa’nın önde gelen gelişmiş ülkelerinden Fransa’da her 10 ampulden biri geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen nükleer enerjiyle çalışıyor. Tüm dünyanın mücadele ettiği iklim krizine ek olarak hava kirliliği önemli bir halk sağlığı sorunu. Harvard Üniversitesi’nin Birmingham Üniversitesi, Leicester Üniversitesi ve University College London ile iş birliği içinde yaptığı bir araştırmaya göre, 2018’de fosil yakıt kirliliğinden 8 milyondan fazla insan öldü. Dünya çapında yaklaşık her 5 ölümden 1’i kömür ve dizel gibi fosil yakıtların yakılmasından meydana gelmektedir. Fosil yakıtların aksine nükleer enerji atmosfere ince parçacıklar, nitrojen dioksit, kükürt dioksit, nitrat ve fosfat salmazlar. Nükleer enerji sadece insan sağlığına, çevreye zarar vermememekle kalmayıp aynı zamanda bunları koruyan bir enerji kaynağıdır."

 

Kaynak: İHA
Etiketler:
Editör: Onurcan Kurtay - onurcankurtay@ulkedenhaberler.com.tr

Yorum Yazın (Üye olmadan da yorum yazabilirsiniz)
0 Yorumlar
Bizi Takip Edin

ÇOK OKUNANLAR

GÖZDEN KAÇMASIN