KANSER tanı ve tedavilerinde son yıllarda genetik testlerin ve biyoteknolojik gelişmelerin eski tekniklerin yerine geçmeye başladığını kaydeden Tıbbi Farmakoloji ve Genetik Uzmanı Dr.
Gülay Özgön, bir tümör dokusunun aklının da aslında vücudumuzun veya kansere karşı geliştirilen teknolojilerin aklı kadar gelişmiş olduğunu ve genetik testler, biyoteknolojinin kanserle mücadelede artık başrolü üstleneceğini kaydetti. Dr. Özgön, örneğin kolonoskopi yerine dışkıda metilasyon DNA'sına bakılarak kolon kanserini; MR, tomografi, PET CT yerine tümör daha görüntülenebilecek aşamaya dahi gelmeden bir kan testiyle metilasyon profillemesi çıkararak akciğer, meme kanseri gibi tümörleri tespit etmenin mümkün olduğunu söyledi.
Son yıllarda kanser riskinin belirlenmesi ya da tümörün özelliklerinin belirlenip akıllı ilaçlarla tümöre özgü tedavilerin uygulanmasıyla onkolojide öne çıkan genetik ve biyoteknolojik gelişmeler, yakın tarihlerde kanser tanı ve tedavisinde geleneksel pekçok yöntemin yerine geçecek. Tıbbi Farmakoloji ve Tıbbi Genetik Uzmanı Dr. Gülay Özgön, yeni nesil genetik tarama yöntemleri sayesinde kanserin hem daha erken evrede yakalanabildiğini hem de girişimsel ya da görüntüleme yöntemlerine gerek kalmadığı için aslında sağlık maliyetlerini de düşürdüğünü kaydetti. Son 5 yıldır kanser taramalarında ve tedavilerinde paradigmanın oldukça değiştiğini anlatan Dr. Özgön, "Burada en önemli şey, biyoteknolojinin gelişmesiyle birlikte bazı bazı kanserlerde, özellikle tanının, tedavinin daha ön plana çıktığı, daha önce çok kısa sürviler (yaşam süreleri) verdiğimiz hastalarda çok daha uzun yaşam süreleri alındığını biliyoruz. Biyoteknolojinin ve genetik tanıların gelişmesiyle, genetik tedavilere de yol açılmış oldu. İşte bu nedenle de Avrupa Sağlık Birliği (EHU), yeni yayınladığı bildirisiyle, yeni tarama metotlarını, yeni tarama sistemlerini gündeme almaya çalıştığının işaretlerini veriyor" dedi.
"KOLONOSKOPİYE GEREK KALMADAN TANI KONABİLİYOR"
Genetik taramaların daha çok kanserin erken tanısında dikkat çektiğini anlatan Dr. Özgön, şu bilgileri verdi: "Örneğin meme kanserinde, belki de hiç radyolojik birimlere ihtiyaç kalmadan, yalnızca kandan metilasyon profili dediğimiz, ilgili genlerin metilasyonuna bakarak 'Bu hastada meme kanseri başlamış' diyebileceğimiz birtakım testler yapılmaya başlanacak. Yine prostat kanserinin tanısında örneğin PSA testi öneriliyor. Oysa son 5-7 yıldır biliyoruz ki idrara salgılanan bir genin mRNA'sını inceleyerek, prostat kanserinin başlayıp başlamadığını rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bu şekilde kanserin ilerleyip ilerlemediği konusunda da bilgi sahibi olabiliyoruz. Bir diğeri mesela kolonoskopi, biliyoruz ki bizim ülkemizde de 50 yaşından sonra hastanın aile hikayesine bağlı olarak, risk grubundakilere 2 ya da 3 yılda bir olmak üzere, kolonoskopi öneriliyor. Fakat kolonoskopi gibi girişimsel bir işlem yerine aslında dışkıda metilasyon DNA'sı aranarak hastaya direkt kanser tanısı konulabiliyor. Sonuçta kolonoskopi de uygulanması zor bir yöntem ve bütün risk grubu nüfusu düşündüğümüzde daha maliyetli aslında. Basit bir DNA testi ile yalnızca kolonoskopiye giden hasta sayısını azaltmak bile, devletimizin üstündeki maddi yükü de oldukça azaltacaktır."
5 YIL SONRA ESKİ YÖNTEMLER TARİH OLACAK
Tümör dokusunun da tıpkı bedenimiz gibi bir 'aklı' olduğunu söyleyen Dr. Özgön, kanserin de bu şekilde kendisine karşı geliştirilen tedavilerden kaçmanın yollarını bulabildiğini vurguladı ve şunları söyledi: "Biz teknolojiyi bile aslında tümörün aklını öğrenerek geliştirmeye çalışıyoruz. Şu anda da güncel, baskın olarak kullandığımız metotlar, birazcık da organa özgü metotlar uyguluyorduk; kemoterapi, radyoterapi falan gibi. Fakat şu anda biz, moleküler olarak hangi mutasyonun hangi organda nasıl çıktığını ve oradan o yolaktan mutasyon varsa hangi mutasyonla hangi yolakla bize mücadele ve direnç geliştireceğini biliyoruz artık. Eminim ki, 5 yıl sonra bütün kanserde tanı, tedavi, kanser izlemi, taraması; bütün bu sistemlerin içinde biyoteknoloji oldukça kendini hissettirecek ve öteki yöntemler yani eski yöntemlerin yerine bu yeni yöntemleri konuşuyor olacağız. Muhtemelen 5 yıl sonra eski yöntemler çok fazla kullanılmıyor olacak."
"GERİ ÖDEME SİSTEMLERİNE ALINMALI Kİ SAĞLIK MALİYETLERİ DE DÜŞSÜN"
Şu anda klasik tarama yöntemlerinde bir kişinin herhangi bir organında kitle olup olmadığının genellikle MR, tomografi, PET CT gibi görüntüleme metotlarıyla anlaşılabildiğini kaydeden Dr. Özgön, yeni nesil genetik gelişmeler sayesinde aslında toplumda oldukça sık görülen kolon, akciğer, meme, prostat gibi kanserlerde daha tümör oluşmadan belirlenebileceğini kaydetti. Toplumdaki kanser taramalarını senelerdir oldukça başarılı bir şekilde yürüten Sağlık Bakanlığı'na bağlı KETEM birimlerinde de bu yeni nesil genetik profillemelerin yapılır hale gelmesinin, risk grubu nüfusun bu testlere ulaşımını kolaylaştıracağını ve aslında uzun vadede sağlık maliyetlerini de oldukça düşüreceğini belirten Dr. Gülay Özgön, sözlerini şöyle noktaladı: "Şu anda güncelde yapılmak istenen şey, evre 1, evre 2'de, yani tümör daha görüntülenme boyutuna gelmeden bir kan testiyle, metilasyon profillemesi çıkartarak bu hastada şu kanser başlamıştır, bununla ilgili tümör hücresi var bilgisini rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Artık toplumda en sık rastlanan kanser türlerinde yapılabiliyor bu. Bu testler için rahatlıkla uygulanabilecek kitler çıkartılmaya başlandı. Ülkemizde de KETEM'ler kanser taramaları konusunda oldukça başarılı bir şekilde çalışıyor. Ama kanserin erken tanısı oldukça önemli ve umuyoruz ki, bu yeni biyoteknolojik gelişmeler de geri ödeme sistemlerinde yer alır ve vatandaşlarımızın aslında daha az maliyetle, daha doğru bir şekilde izlenmesi sağlanabilir. Hiçbir hastanın ödeme zorluğu çekmeden bu testlere erişmesi çok önem taşıyor."