İlk turda yapılan hesaplamalar, Fransa'da taktik oyun seçim haritasını nasıl yeniden çizdiğini gösteriyor.
Seçmenlerin üç büyük kampta toplandıklarını söylemek mümkün: Macron, aşırı sağ ve aşırı sol.
Birinci tur öncesi seçim kampanyasının son günlerinde, başka adaylara oy vermeyi düşünen birçok seçmen nihayetinde önde giden adaylardan birine yönelmeyi seçti.
Aşırı sağcı milliyetçi popülist Éric Zemmour'un oylarının önemli bölümü bu nedenle Marine Le Pen'e gitti. Muhafazakar Cumhuriyetçi Parti'deki sağ eğilimli bazı kesimler de aynısını yapmış olabilir.
Solda ise seçmenler Sosyalist Anne Hidalgo ve Yeşiller'den Yannick Jadot'nun ikinci tura kalamayacağına kanaat getirdi. Bu nedenle büyük oranda Jean-Luc Mélenchon'a yönelerek, soldaki bir adayı yarışta tutmak istediler. Oysa ki Sosyalist Parti ve Yeşiller'de birçok kişinin Mélenchon'u sevmedikleri biliniyor.
Merkezse ise normalde Cumhuriyetçi aday Valérie Pécresse'yi seçecek birçok seçmen, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a yöneldi. Neden? Çünkü Le Pen ve/veya Mélenchon'un çok güçlü şekilde arkadan gelmesinden korktular.
Fransa'nın tuhaf sistemini hatırlayın, sadece iki aday iklinci tura kalıyor ve küçük bir fark büyük bir değişim yaratabiliyor. İkinci turda Le Pen ve Mélenchon'un yarışması çok da uzak bir ihtimal değildi.
Birinci turda alınan sonucun iki anlamı var.
Birincisi, Fransa'da 1958'den bu yana (Macron'un 2017'de Fransa Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar) iktidarda olan iki geleneksel partinin, muhafazakar sağın ve sosyalist solun, yüzleştiği büyük yıkım. Macron'un 5 yıl önce başlattığı bu süreç şimdi tamamlandı.
İki partinin cumhurbaşkanı adayları, özellikle de Sosyalist Parti'nin adayı Anne Hidalgo, seçim masraflarını geri isteyebilecekleri yüzde 5 barajını dahi aşamayabilir. Bunun bedeli milyonlarca euro, daha kötüsü ise rezil olmak. İki parti içinde de ciddi ağız dalaşı beklenebilir.
Macron, Fransa siyasetini tam da istediği gibi şekillendirdi. Bir yanda kendisinin "gerçekçi merkezciliğinin" ve "dünyaya açık" tavrının, diğer yanda ise rakiplerinin "aşırı" görüşlerinin olduğunu söylüyor: Le Pen'in "ulusalcı aşırılığı" ve Mélenchon'un "ütopik aşırıcılığı" .
Bu ayrışma şu ana kadar Macron'un işine yaradı. Onun, sağda ve solda "sorumlu" güçlerle birleşebilmesini sağladı. Aynı ayrışma adeta ana akım muhalefeti temizledi ve meydanı Macron'a bıraktı.
Ancak tam da burada, ilk turda alınan ikinci derse, ki Macron'u kaygılandırması gereken ders bu, değinmek gerekiyor.
Macron'un muhalifleri, yani aşırılık tarafındaki "sorumsuz" güçler sürekli güçleniyor.
Tecrübeli siyaset yorumcusu Alain Duhamel Pazar akşamı bu durumu şöyle yorumladı:
"Sistem karşıtı partiler artık Fransızlar arasında çoğunluğun sadakatine sahip."
Eğer Marine Le Pen'in oyuna, Éric Zemmour'un ve üçüncü "egemenlikçi" aday Nicolas Dupont-Aignan'ın oylarını eklerseniz, aşırı sağın toplam oyu yüzde 33'e yükseliyor. 2017'deki seçime kıyasla 7 puan fazla.
Mélenchon'un ve Troçkist diğer iki adayın oylarıyla birlikte yüzde 50'yi aşan bir oydan söz ediyoruz. Solddaki bu adayların seçmenlerinin birçoğu ikinci turda, 2017'dekiyle aynı nedenlerden Macron'a oy vereceklerdir. Çünkü onlar için aşırı sağın iktidarda olduğunu görmek gayriahlaki bir durum. Ancak ikinci turda bazıları çekimser kalacak, bazıları oy pusulasında hiçbir adayı işaretlemeyecek, bazıları ise Le Pen'e oy verecek,
Le Pen karşıtı oylarla Macron karşıtı oylar bu noktada yakınlaşıyor. İlki azalırken, ikincisi artıyor.
Bu nedenle de seçimin ikinci turu Macron için 5 yıl önceki kadar kolay olmayacak.