Zafer Partisi Basın ve Yayından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Uğur Batur gazetemizin sorularını cevapladı. Deprem gündemi hakkında önemli açıklamalarda bulunan Batur, partisinin neler yapılması gerektiği hakkında parti programlarında önemli konuları açıkladıklarını belirtti.
Erdi Akman: 06.02.2023 tarihinde meydana gelen ve 10 şehrimizi etkileyen büyük depremde çok sayıda yaralımız ve can kaybımız mevcut. Bu hususta düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Uğur Batur: Öncelikle Türk milletinin başı sağ olsun. Tüm yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Aslında bu deprem hepimizde kapanması zor yaralar açtı. Biz Zafer Partisi olarak pazartesi günü deprem olur olmaz hemen olağanüstü divan toplantımızı yaptık ve deprem bölgesine Prof. Dr. Ali Şehirlioğlu önderliğinde bir yardım aracını yola çıkardık. Tüm unsurlarımız hazırlıklara başladı ama trafikte kalabalık yapmamak adına ilk gün tüm teşkilatlarımızı beklemeleri talimatını verdik. Ama tabii ki deprem bölgesi ve yakın illerdeki tüm teşkilatlarımız derhal olaya müdahale etti. Biz de Genel Başkanımız Prof. Dr. Ümit Özdağ önderliğindeki bir heyetle çarşamba sabah yola çıktık. Ve İlk olarak İskenderun’a gittik. Sabah oradan Antakya’ya geçtik. Ben şahsım adına ilk çaresizliği o anda öğrendim. Aracımızı durdurup indiğimizde bir grup yanımıza geldi ve bir enkazdan ses geldiğini söyledi. Enkaza vardık. Genel Başkanımız bilgi alıp ailelere geçmiş olsun derken, bir kız yanıma geldi ve “abi babam orada ve babamdan ses geliyor ne olur yardım et dedi” ben de hemen enkazın içine daldım. Bina yan yatmıştı, binanın içine girdim ve içeride ses geldiğini söyledikleri yerleri gezdim. Sonrasında da üst kata gittim ve sürünerek enkazın içine baktım ve girebildiğim kadar girip baktım ama sadece bir adamın cesedini bulabildim. İşte o anda çaresizlik neymiş öğrendim. Ve inanın bunu kıza söyleyemeden enkazdan çıktım ve aracımıza döndüm. Çok büyük çaresizlikti benim için. Daha sonra Antakya’da 20 km yol yürüdük ve her yerini gezmeye çalıştık. Büyük bir yıkım. Sanki şehre atom bombası düşmüş. Tüm deprem bölgesini gezmeye çalıştık. Payas, İskenderun, Belen, Antakya, Kırıkhan, Hassa, Islahiye, Nurdağı, Gaziantep, Mersin, Adana, Kahramanmaraş, Pazarcık, Gölbaşı, Adıyaman, Elazığ, Malatya, Doğanşehir, Elbistan, Kayseri buraların tamamına gittik. Nereye gitseniz kiminle konuşsanız büyük acı. Ağlamaktan utanır mı insan. Ağlamaktan utandım. Onların o kadar acısı varken onların yanında ağlamaktan utandım. Allah hepsinin yardımcısı olsun.
Erdi Akman: 04.17ve 13.24 saatlerinde meydana gelen depremde müdahalede geç kalındığı ve yerel yönetimle, kamu kurum ve kuruluşlarının organizasyonlarında aksamalar olduğuna dair haberler alıyoruz. Hatalar nerelerde yapıldı? Bu sorunların yaşanmaması için neler yapılabilirdi?
Uğur Batur: Bu bölgelerin tamamında herkesle konuşmaya çalıştık. Dertlerini dinledik. Herkes aynı şeyi söylüyordu aslında. “Gelen Türk milleti, yardım gönderen Türk milleti; peki ya devlet nerede?” Devlet müdahalede çok geç kalmış. Nereye gidersek gidelim herkes aynı şeyden bahsediyordu. EMASYA Protokolü 2010 yılında kaldırılmamış olsaydı belki her şey daha farklı olurdu. Bunu bazı verilere dayanarak söylüyorum. Bakın 1999 depreminde 15 general, 1392 subay, 1896 astsubay ve 33199 erbaş ve er görev yapmış. (5 il için). Bu depremde ise ilk gün sahaya inen asker sayısı 3300 daha sonra artıyor ve sayı 4400 oluyor. Yani bu depremde sınıfta kaldık. Tüm gönüllüler sahadaydı, yardımlar sular seller gibi aktı ama koordinasyon o kadar eksikti ki herkes yardım etmek istiyor ama nereden başlayacağını bilemiyordu. Koordinasyonu sağlayacak profesyonel ekipler hem geç kaldı hem de yetersizdi.
Erdi Akman: Meydana gelen depremde zarar gören konutlar, kamu binaları, yollar ve havalimanları, bizlere mevcut binaların ve yapıların denetim eksikliğini gösteriyor. İktidar olmanız durumunda ne gibi çalışmalarla bu eksikliklerin giderilmesi sağlayacak, bir daha bu büyüklükte meydana gelebilecek depremlerde vatandaşlarımızın zarar görmesini engelleyeceksiniz?
Uğur Batur: Bakın ben mimarım. 1999 depremi sonrasında deprem konutlarının inşaatında da çalıştım. 23 senedir mimarlık yapmaktayım. Öncelikle binayı yaptıran müteahhit hırsız olmayacak. Ve malzemeden çalmayacak. Ama sadece onun dürüst olması da yetmez. Sonra demirleri yapan usta dürüst olacak ve gerçekten projeye uyacak. Daha az çalışıyım diye demir-etriye aralıklarını bozmayacak mesela. Bitmedi sonra beton ustası dürüst olacak. Beton mukavemeti arttıkça beton yoğunlaşır ve zor dökülür. Betonu dökmek zor diye pompacıya su kattırmayacak. Pompacı dürüst olacak ve o suyu katmayacak. Sonra geldik yapı denetim firmasına. Yapı denetim firması da başından sonuna işini dürüst ve layıkıyla yapacak ki bu unsurlardan biri bile çökse onun denetimine takılsın. Yani aslında her şey dönüp dolaşıp ahlaklı bireyler olmaktan geçiyor. Aslında çok acı ama toplum olarak ahlaklı bireyler olsak bunlar başımıza gelmezdi. Daha çok para kazanayım da nasıl kazanırsam kazanıyım denmeseydi bunlar başımız gelmezdi. İnanın öyle kolonlar gördüm ki başında ve sonunda filiz ver ortasında yok. İşte bunu yapanlara sesleniyorum, tüm yukarıda saydıklarımda işin kolayına kaçan ve hırsızlık yapanlara sesleniyorum. Bu depremde ölen canların katili sizsiniz. Katilsiniz ve bu dünyada olmasa bile ahirette bunun hesabını vereceksiniz. Bizim tedbirlerimizi ise şu aşamada saymak inandırıcı olmayacaktır ama en önemlisi biz parti kurulduğu günden bugüne aslında 2 konuya dikkat çekmeye çalıştık. Sığınmacılar ve İstanbul’da yaşanabilecek olası bir deprem. Bunun çözümlerini de parti programımızda İstanbul 3.0 başlığı altında belirttik. Bakın esas bu fay İstanbul fayıyla birleşik yani bu gelecek bir İstanbul depreminin hem tetikleyicisi hem de habercisi olabilir. Acil bu konuda önlemler alınmalı.
Erdi Akman: Yaraların sarılmaya başlandığı bu günlerde, vatandaşlarımız çok sayıda çadır, konteyner ve kalıcı konut ihtiyacı var. Sizler bizim aracılığımızla vatandaşlarımıza bir çağrıda bulunmak ister misiniz?
Uğur Batur: Öncelikle yine deprem bölgesinde gördüğüm en büyük eksiklik çadırdı. Yani herkes yiyecek ve giyeceğe yüklenmişti. Çadır konusuna yeteri kadar yüklenilmedi bence. Bu insanların o soğuk hava koşullarında ve yağmurda ilk ve en önemli ihtiyaçları çadırdı aslında. Tabii ki yiyecek ve giyecek sağlanmalı ama o kadar çok giyecek ve yiyeceğe vurgu yapıldı ki 3. Gün hala ortada doğru düzgün çadır yoktu. Hatay halkı kalacak yer olmadığından göç ediyor. Ve biz göz göre göre Atatürk’ün bize emaneti olan ve “Hatay benim şahsi meselemdir” dediği Hatay’ı kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Acil bu bölgeye konteynırlar gelmeli, yerleşim merkezleri kurulmalı ve Hatay cazibe şehri haline getirilerek tersine göç sağlanmalıdır.
Erdi Akman: Devlet Bahçeli geçtiğimiz haftalardaki grup toplantılarından birinde AHBAP ve Babala üzerinden yardım toplayan STL’ları eleştirerek, “Devlet her konuda yeterlidir, ahbap ilişkilerine gerek yoktur” demişti. Sizler bu açıklama hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle ilk günden beri sahada olan bir çok konuda yardıma koşan Sn. Haluk Levent ve Başkanı olduğu AHBAP Derneğinin faaliyetleri hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
Uğur Batur: Bakın Ahbap ve Babala doğrudur, yanlıştır, zimmetine para geçirir geçirmez, bunları tartışmanın yeri ve zamanı değildir. Devletin kurumları vardır incelerler. Sonuçtan bunlara para verip bağışta bulunanlar güvenmiş ve bağışlamış. Ben yatıkları işe bakarım. Canla başla yardım etmeye çalışıyorlar mı çalışıyorlar. Devletin eksik kaldığı veya yetişemediği pek çok noktaya yetiştiler mi? Yetiştiler. Ben sonuç odaklıyımdır. Sonuçta ortada hakkı yenmemesi gereken bir hizmet bir çaba var.