Türkiye’de obezitenin hızla artığını söyleyen İç Hastalıkları Uzmanı Doç.Dr. Yavuz Furuncuoğlu, “Obezite aslında vücutta fazla miktarda yağ birikmesi demektir. Yani kas kitlesinin fazla olduğu sporcular kilo da fazla gelse dahi obez değildir.
İnsülin, pankreasta üretilen ve kan şekerinin yükselmesini önleyen bir hormondur. Vücuttaki aşırı yağ birikimi insülin üretiminde artışa neden olur ve insülin direnci gelişir. Bu insülin direnciyle bağırsak florası arasında ilişki kuran çalışmalar vardır. Hastalıklar bağırsakta başlar. Dolayısıyla tip 2 diyabetin başlangıcı sayılan insülin direncinde, bağırsaklarımızın mikrobik yapısının bozulmasının da rolü vardır” dedi.
Medicana Ataşehir Hastanesi’nden İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Yavuz Furuncuoğlu, insülinin hiç üretilmemesi tip 1 diyabet fazla üretilmesi ise insülin direnci olarak değerlendirildiğine dair açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Furuncuoğlu, “Tip 1 diyabet, pankreasta insülin yapımından sorumlu beta hücrelerinin harabiyeti sonucu ortaya çıkarken; tip 2 diyabette karaciğer, kas ve yağ dokusu gibi dokularda insülin direnciyle birlikte zamanla gelişen pankreasta insülin salgılayan hücrelerin harabiyeti söz konusudur. Bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikler pankreas beta hücrelerinin tahribatıyla sonuçlanan bir kendi kendine saldırma olayını tetikleyebilir. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, mikrobiyotanın tip 1 diyabetle ilişkili olduğunu desteklerken, insanda tip 1 diyabet gelişiminde rol oynadığına dair kesin neden-sonuç verisi bulunmamaktadır” diye konuştu.
Beslenmeyle fazla alınan katı yağlar ve bozulmuş bağırsak florasının tip 2 diyabet gelişimine neden olabileceğini ifade eden Doç. Dr. Furuncuoğlu, “Mikrobiyotanın, özellikle sindirim sistemi kanserlerinde, kanseri önlemede ve kanser tedavisinin etkinliğini sağlamada önemli katkısı olduğu düşünülmektedir. Probiyotiklerle tedavi açısından hangi yararlı bakterinin hangi dozda, ne yolla verilmesi konusu kişiselleştirilmiş tedavi için önemli olmaktadır. Kanser tedavisi ve önlenmesinde probiyotik/prebiyotik kullanımı, dışkı nakli, diyet uygulamaları gibi tedavilerin uygulamaya girmesi için araştırmaların devam etmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
“YANLIŞ PROBİYOTİK KULLANIMI HASTA EDİYOR”
Doç. Dr. Furuncuoğlu, “Probiyotiklerin şöhreti bilimsel kanıtların önüne geçmiştir. Bilimsel faydaları için yapılan çalışmalar, ufak çaplı ve kullanılan içerikler oldukça farklı ve önemli sınırlandırmalar içermektedir. Bu nedenle etkinliğiyle ilgili samimi sonuçlara ulaşmak zordur. İçerikleri, dozları ve biyolojik aktiviteleri farklı olduklarından bir probiyotik ilaç için ulaşılan sonuç diğerlerini de kapsamamaktadır, dolayısıyla probiyotik tedaviler genelleştirilememektedir. Bir probiyotiği kullanma kararı için beklenen faydanın derecesi, alternatif olması, fiyatı, hastanın tercihi ve faydalı olduğunun gösterilmiş olması gereklidir. Enfeksiyona bağlı ishallerde probiyotikler önerilmektedir” dedi.