Ramazan Bayramı öncesi çıkan kitapla ilgili ilk söyleşiyi de memleketi Kahramanmaraş’ta Genç MÜSİAD üyeleriyle yapan yazar Şahin Savaş, eğitim tecrübesini gençlerle paylaştı. “Yazan insanın en büyük arzusu, yazdıklarının beğenilmesidir” diyen Savaş, yeni çıkan ‘Van ile Süphan’ adlı aşk ve dram konulu romanını yazmasına ilham kaynağı olan ve aslında içindeki Akdamar Adası’nda bir Müslüman genç çoban ile Ermeni genç aşıkların buluşma hikayesinin ölümle sonuçlandığı Van Gölü’ne bu kez de sevgililere Süphan Dağı’nın soğuk yüzünü yansıtıyor. Van Gölü’nün sessiz, hırçın çırpınışı ve yaz mevsiminde dahi kar kütlesinin eksik olmadığı Süphan Dağı’nın etkileyici atmosferinden etkilenerek bir aşk romanı yazmaya karar verdiğini dile getiren yazar Şahin Savaş, “Sevdiğine ulaşmaya çalışan ve gayret gösteren hırçın, çalkantılı ve kabına sığmayan bir Van Gölü var. Ama orada buz kesmiş ve hiçbir şekilde karşılık bulmayan bir dağ (Süphan) var” dedi.
Kitabının Ark Kitap’tan çıktığını ve 255 sayfadan oluştuğunu ifade eden Savaş, kitaba şu cümlelerle başlıyor:
“Burası, Bitlis taraflarından gelirken Adilcevaz’ı az geçince Süphan Dağı eteklerinde bir yerdi. Bu istikametteki son köyü de çıktıktan sonra, yarımada biçimindeki ince burunun ucuna, etrafı çitlerle çevrili, altı taş, üstü toprak, küçük, şirin bir ev kondurulmuştu. Üst katın başlangıç yerinden boşluğa doğru uzatılan kavak ağaçları samanlı balçıkla sıvanmış, zemine tutturulan ahşap direklerle yerden bir buçuk adam boyunda bir de yüksek seki yapılmıştı. Evin sağını, solunu çevreleyen düzlük alan, yeşil çimlerle kaplıydı ve yeni dikilmiş sebze fideleri ile dut, kiraz, ceviz fidanları ve sarıçam ağaçlarıyla doluydu. Ön taraftaki tahta çitin beri yanlarında ise çok daha önceleri dikilmiş ve artık meyvelerini vermeye başlamış ağaçlar boy gösteriyor, hemen sonrasında da Van Gölü’nün kıyısı başlıyordu. ‘Sakallı’nın Yalısı’ diyorlardı buraya.”
Eserde, bir zabıt kâtibi ile hâkimenin (Sakallı ile Necibe) yalnızca on beş gün süren fakat bir ömrü etkileyen aşkları, Süphan Dağı ve Van Gölü metaforu üzerinden anlattığını belirten Savaş, “Onlar kendi dünyalarında naif bir aşk yaşarken, Necibe’ye karşı gizli duygular besleyen Galip Savcı’nın çaycı kadın aracılığıyla yaydığı bir dedikodu ve Sakallı’nın mühim bir sırrının ortaya çıkmasıyla o büyük aşkları son bulmuştur. Birbirlerine kavuşamamalarında, yaşanan o dedikodudan çok Necibe’nin kusursuzu isteme zaafı yatmaktadır. Onun bu zaafı, kusursuz bir güzelliğe sahip olduğu düşünülen Bodrum üzerinden anlatılmaktadır. Olayların bir bölümü Bodrum’da ve Yunan adasında (Kos) geçmekte olup, kusursuz Bodrum’un mukimlerine mutluluk vermediği, daha keskin bir ifadeyle mutluluğun kusursuzda olmadığı vurgulanmıştır. Sakallı, aradığı huzuru İstanbul’da, Ankara’da yahut Bodrum’da değil, Van Gölü’nün kenarında, Süphan’ı izlemekle bulmuştur. Eserde, Urartulardan Harab Manastıra, Karakeşiş köyünden eski Ermeni mezarlığına, İskele mevkiinden Bekir Efendi Camii’ne kadar Adilcevaz’ın ve genel anlamda bölgenin tarihinden, kültüründen, yemeklerinden, yerleşim yerlerinden söz edilmiş; çörek içi, kavut ve murtuğa gibi yöresel lezzetlerin yanı sıra kaldırımlara döşenmiş hasır iskemleli çay ocakları anlatılmıştır. Van Gölü’nün ve Süphan Dağı’nın doğası ve coğrafi güzelliklerine yer veriliyor. Bir kitabın yazarı olmayı; dünyalık hiçbir makama yahut şana, şöhrete değişmem” şeklinde konuştu.