Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Arş. Gör. Dr. Solaker, Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı öğretim üyelerinden Doç. Dr. Erkan Zengin ile birlikte Almanya’da yaşayan Türkler hakkında yaptıkları çalışmanın sonuçlarını değerlendirdi. Almanya’nın 2005 yılında resmi olarak göç ülkesi olduğunu kabul ettiğini anlatan Solaker, bu kabulle Almanya’yı en çok zorlayan grubun sayı bakımından en büyük grup olan Türkler olduğunu ifade etti. Solaker, son yıllarda Türkiye’de sayıları hızla artan göçmenlerin özellikle medyanın kullandığı dil yüzünden şiddete maruz kaldıklarını da söyledi.
“Almanya göçmenleri karşısına değil arkasına almak zorunda”
Solaker, Alman nüfusunun hızla azaldığını ve göçmen sayısının arttığını belirterek, “2050 yılına kadar Alman nüfusu göçmen nüfusun altına düşecek. Eğer Almanya, güçlü bir ülke olarak kalmak istiyorsa göçmenleri karşısına değil arkasına almak zorunda. Türk göçmenlerin üç temel problemi var. Öncelikli olarak temsil noktasında eksiklikler var. Bunu Almanlar da söylüyor. Her ne kadar entegrasyon konusunda Almanya çeşitli anayasal düzenlemeler yapıyor olsa da halk içerisinde uyumsuzluk söz konusu. İkinci olarak fırsat eşitliği konusunda sıkıntılar yaşanıyor. Daha sonrasında ise kimlik vurgusu yerine ortak vatandaşlık vurgusunun ön plana çıkması gerekmektedir. Örneğin medyayı incelediğimiz zaman Alman-Türk diye bir ifade görüyoruz. Alman-Türk gibi kimlik tanımlaması yerine Alman vatandaşı tanımlamalarının medyada yer alması ırkçılığı azaltacaktır. Kanada modelinin başarılı olmasının sebebi de aslında ırkçı söylemlerden kaçınmasıdır” şeklinde konuştu.
Arş. Gör. Dr. Solaker, son yıllarda Türkiye’nin göç alan bir ülke konumuna geldiğini ve meydana gelen olayların önünün alınması için medyanın dilini gözden geçirmesi gerektiğini, birlikte yaşama kültürünün önemli olduğunu vurguladı.