Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı harekatın ardından soL Haber Portalı’nda Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan’ın konuyu ele aldığı bir yazı yayımlandı.
”Savaş kapıda, büyük insanlık nerede?” başlıklı yazıda Okuyan, NATO, AB ya da Rusya’dan, kısacası emperyalizmden taraf olmadıklarını vurguluyor ve savaşları durduracak olanların savaştan çıkarı olmayanlar olduğunu ifade ediyor.
Yazının tamamı şöyle:
Birinci Dünya Savaşı’nda 20 milyon kişi öldü, bir o kadarı yaralandı.
Bu kanlı savaşın öncesinde Avrupa’da yaygın, güçlü kitlesel bir işçi hareketi ağırlığını hissettiriyordu. İşçi hareketi doğal olarak emperyalistler arası savaşa karşıydı, kendi hükümetlerinin militarist hamlelerine muhalefet ediyor, devasa gösteriler düzenliyor, ”rakip” ülkelerin halklarına silah doğrultulmaması gerektiğini vurguluyordu.
Almanya ve Fransa komşu ve çatışmanın eşiğinde iki büyük güçtü, egemenlerin savaş tamtamlarına sosyalist hareketin yönlendirdiği işçi hareketi barış türküleriyle yanıt veriyordu.
Fabrikada, sokakta, yoksul mahallelerde savaşa karşı keskin bir karşı koyuş söz konusuyken Almanya ve Fransa birbirinin üzerine nasıl çullanacaktı?
Çullanamazdı.
Her iki emperyalist ülke bu dertten kurtulmak için hızla harekete geçti. Kararlı savaş karşıtlarının yok etmeye başladılar, bunlardan en tanınanı Fransız Jean Jaures’di.
Öldürdüler.
Daha önceden bağladıkları sözde ”sosyalist” kalemleri savaşın özgürlükler için, demokrasi için, hatta işçiler için ne kadar iyi olacağını yazmaya sevkettiler. Fransız işçisine başka, Alman işçisine başka öyküler anlatılmaya başlandı.
Sonra koltuklarına yapışmış, düzen siyasetinin nimetlerinden ve büyüsünden vazgeçmek istemeyen ve zaten uzun süredir devrimci bir ruh halinden uzaklaşan ”sosyalist” parlamenterlere gidildi ve ”vatanın siz ihtiyacı var” dendi.
Avrupa’da savaşa karşı kararlı, dişlerini sıkmış bir biçimde bekleyen milyonlarca işçi bir hafta içinde pusulasız, şaşkın bırakıldı. Onları grev çadırından, tezgah başından, yoksul evlerinden toplayıp başka ülkelerdeki kardeşlerini öldürmeleri için trenlere doldurup cepheye yolladılar.
Bütün bunlar bir haftada oldu.
Yani?
İnsanlık savaşa karşı muazzam bir karşı koyuş, yaygın bir işçi hareketi varken bile savaşa engel olamadı.
Ama savaştan yücelerek çıktı o insanlık. Almanya ve Fransa’da hızla patronların yedeğine alınan sosyal demokrasinin tersine Rusya’da ”Çar için, patronlar için savaşmayacağız” demeyi göze alan bir devrimci liderlik ağırlığını koydu.
O devrimci liderlik savaşın üçüncü yılında Rusya’nın işçilerini, yoksul köylülerini iktidara taşıdı, Sovyetler Birliği’nin kuruluş süreci başladı.
Almanya’da sosyal demokratların ihaneti sonucu iğrenç bir savaşın içine yuvarlanan emekçi halk 1918’de ayağa kalktı, savaşın sonlanmasına yardımcı oldu, İmparatorluğu yıktı, egemenler Cumhuriyet ilan etmek zorunda kaldılar. Eğer sosyal demokrasinin çakal önderleri Alman tekellerinin imdadına yetişmeseydi, 1919’da Alman Sovyet Cumhuriyeti kurulmuş olacaktı.
İşçi sınıfı kendi önderlerinin ihaneti yüzünden Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasını engelleyemedi ama savaşın sonlanmasına imza attı.
1914’de büyük insanlığı aldattılar, 1917’de, 18’de büyük insanlık tarih sahnesine yeniden çıktı işçi tulumuyla!
Şimdi batılı emperyalist ülkelerin savaş ve terör örgütü saldırgan NATO doğuya doğru genişlemeye çalışırken ve Sovyetler Birliği’nin karşı devrimle yıkılması sonucu kurulan kapitalist Rusya Federasyonu bu genişlemeyi milliyetçi ve militarist bir söylemle durdurmaya çalışırken büyük insanlık nerede?
Avrupa’da işçi sınıfı hareketli ama bir işçi hareketi yok. Çünkü bir önderlik yok. İşçi sınıfı eğer kendisini sömüren çürümüş kapitalist sisteme karşı konumlanmıyorsa ne yazık ki etkisiz elemandır. Bunun önünü açmak, buna önderlik etmekle görevli solun büyük bölümü düzenin parçası haline geldi. Farklı olması beklenen ”komünist” partiler, onurlu ve kararlı bazı örnekler dışında aynı yola girdiler.
İlkeler, ilkeler, ilkeler diyoruz. Bugüngüncel gelişmeler karşısında gereksiz ayrıntılar olarak görülebilecek kimi ilkeler kritik anlarda hayat kurtarır.
Avrupa solu Sovyetler Birliği yıkılırken emperyalizmin yanında durdu.
Avrupa solu ”Avrupa Birliği demokrasi ve özgürlüklerin güvencesidir” yalanına inandırıcılık kattı.
Avrupa solu Yugoslavya kanlı NATO operasyonuyla parçalanırken sessiz kaldı, en arsızları alkış tuttu.
Avrupa solu bundan 19. Yüzyılın ikinci yarısında proletaryanın ”zamanı geldi” dediği sosyalizmin bugünün değil uzak bir geleceğin projesi olduğu fikrini işçi kitlelerine empoze etti.
Büyük insanlığın aklı karıştı, iradesi dağıldı.
Şimdi aynı Avrupa solunda bir bölüm Rus barbarlığına karşı Avrupa medeniyetini savunmak için daha fazla NATO’culuk yapmakla meşgulken, bir diğer kesim Putin’in Rus oligarkların çıkarlarını savunmak için attığı savaş çığlıklarından medet umar halde.
Peki büyük insanlık nerede? Berlin’de, Paris’te, Moskova’da, Kiev’de büyük insanlığın sesi duyuluyor mu?
Yoksa büyük insanlık NATO’nun milliyetçilikle ya da bir nükleer hesaplaşmaya taşınabilecek yeni bir dünya savaşı ile yenilgiye uğratılacağını mı düşünüyor.
O halde hemen söyleyelim, emperyalizm askeri olarak yenilgiye uğratılamaz. Emperyalizm, onun temellerini ortadan kaldıracak emekçi halkın iradesiyle yenilgiye uğratılabilir.
Onun temelleri New York’ta da, Berlin’de de, Londra’da da, Varşova’da da, Petersburg’da da aynıdır: Kapitalizm.
İlkeler, ilkeler, ilkeler…
Büyük insanlık, Avrupa solunun bütün dünyaya yaydığı teslimiyetçi, kapitalizme boyun eğen, düzen içi güçlere ve uluslararası aktörlere sırtını dayayarak icra edilen ilkesiz siyaset tarzından koparak ayağa kalkacak.
Çünkü büyük insanlık her yerde yaşamakta. Hakkını arayan kurye büyük insanlığın işaretidir, direnişe geçen tekstil işçisi büyük insanlığın kanıtıdır, büyük insanlık mücadele eden metal işçisi, greve çıkan sağlık emekçisidir.
Ve büyük insanlık dünyanın her yerindedir.
Büyük insanlık kendisini yolundan saptırmak isteyenlere izin vermeyerek mutlaka ama mutlaka ağırlığını koyacaktır.
İlkeler hayat kurtarır.
Emperyalizmle, gericilikle flört etmek olmaz. Milliyetçilik çözüm değil, halkları birbirine düşüren bir ideolojidir. Sermaye egemenliğini sorgulamadan hiçbir şeyi sorgulayamazsınız; sömürünün insanisi, gelişkini, uygarı yoktur.
Bütün büyük savaşlar, işçiyi ve patronu birbirine bağlayan bir üst ortak çıkarın olduğu tezi halk yığınlarına yerleştiğinde patlamıştır.
Aynı gemideyiz yalanı örneğin…
Bütün büyük savaşlarda yalnızca silah tekelleri değil, hızla duruma adapte olan büyük şirketler devasa kârlar elde ederken yoksul insanlar cephede birbirini boğazlamıştır.
”Benim ulusum senin ulusundan güçlü, kutsal ve haklıdır” teranesine bir kez prim verildiğinde, bu zırvalık bir kez meşrulaştığında, büyük insanlık yerlerde sürünür, emperyalistler kazanır.
Savaşları durduracak olan, savaştan çıkarı olmayanlardır.
Dünyamız bu karabasandan büyük insanlığın ayağa kalkışı ile çıkacaktır.