Zonguldak’tan Kahramanmaraş ve Hatay’a giderek enkazdan canlı kurtarmak için adeta hayatlarını ortaya koyan UMKE ekibi, yaşadıklarını unutamıyor. Saatler süren çalışmada Kumsal bebeğe ulaştıklarını anlatan UMKE Birim Sorumlusu Hülya Özoğlu, "Annelik içgüdüsüyle hareket ettim. Bebek alacağımı söyledim. Kendisiyle hala görüşüyoruz" dedi.
Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen asrın felaketinde yaralar sarılıyor. 04.17’te meydana gelen deprem felaketinden 13 dakika sonra haber alarak bölgeye hareket eden Zonguldak Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE), Kahramanmaraş ve Hatay’daki çalışmalarını İhlas Haber Ajansına anlattı. Bölgeye 40 kişilik ekiple gittiklerini anlatan Zonguldak UMKE Birimi Sorumlusu Hülya Özoğlu, 8 saat sonra kurtarılan Kumsal’ı unutamıyor.
19 günlük süreçte Kahramanmaraş ve Hatay’da aktif görev alan Özoğlu, sağ kurtarılan Kumsal ile yaşadıklarını paylaştı. Kendisine moral vermek amacıyla bebek alacağını, parka götüreceğini söylediğini anlatan Hülya Özoğlu, annelik içgüdüsüyle hareket ettiğini söyleyerek şöyle konuştu:
"Sabah 04.30 gibi haberi öğrendiğimizde hemen ilk ekip olarak Hatay’a çıkış yaptık. Yolda Bakanlığın talimatıyla Kahramanmaraş’a yönlendirildik. İlk 5 kişilik ekip oradaydık. Ebrar Sitesi’nde görevlendirildik. Orada çalışmaya başladık. İlk gittiğimizde enkaz altında çok fazla yardım bekleyen insan vardı. Elimizden geldiğince ulaşmaya çalıştık. İlk akşamüzeri saat 20.00 sıralarında 4 yaşındaki Kumsal’a canlı ulaştık. 7-8 saatlik müdahale sonrasında çok şükür canlı ulaşabildik. Enkazın altında Kumsal’ı motive etmek moral olabilmek için kendisiyle konuştuk. Benim de Kumsal yaşlarında iki çocuğum var. Biraz da annelik içgüdüsüyle hareket ettim. Bebek alacağımı söyledim. Kendisiyle hala görüşüyoruz. Parka götüreceğimi söyledim. Uzun bir süre sürdüğü için susamıştı. Su vermemiz mümkün değildi. Islak pamukla dudağını ıslatmıştık. Kumsal beni çok etkiledi. Aramızda duygusal bir bağ oluştu. Çok şükür sağ kurtardık. Elini bırakmadık. Yaklaşık 5 günlük süreçte Kahramanmaraş’ta Ebrar Sitesi’nde görev aldık. Çok fazla insana müdahale ettik. Çok şükür fazlaca canlı olarak çıkardığımız aileler oldu. Aileler, çocuklar. O psikolojiyi atlatmak çok zor. Orada olmak da çok zor. Zorlu bir süreçti. 18-19 gün içerisinde Kahramanmaraş ve Hatay’da aktif görev aldım. Bu sürede 40 kişi görevlendirdik. Ekibimle beraber gittik. Zonguldak’a geri döndüm. Üzüntülerle, acılarla, hatıralarla geri döndük. İnşallah bir daha olmaz, göstermez ama biz de yeniden hazırlıklarımızı yapıp hazır bir şekilde bekleyeceğiz."
"Sağ çıkarttığımız enkaz 15 dakika sonra göçmüş, ucuz kurtulduk"
Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde yaşanan sel afeti, Amasra’daki grizu faciasında görev aldığını anlatan UMKE Gönüllüsü Sağlık Teknikeri Selahattin Bayraktar, "Deprem felaketi üçüncü büyük afetimdi" diye konuştu. Enkaz altlarında canlı çıkartabilmek için adeta zamanla yarıştıklarını anlatan Bayraktar, "Kastamonu Bozkurt seliyle başlamıştı ilk afetim. Daha sonra Amasra grizu faciasındaydık. Bu afet bambaşka bir şey. Anlatılmaz orada çok farklı duygular vardı. Farklı acılar vardı, hüzünler vardı. Hem sevinçler hem hüzünler bir arada olanlar vardı. Canlı kurtardıklarımızdan Hazal vardı. Su vermek istediler. Muayene olmadığını söyledi. Soner Bey vardı, kızıyla beraber çıkarttık. Aynı enkazdan sağ olarak anne-kız, baba-kız çıkarttık. Sayı olarak epey müdahale ettiğimiz vardı. Saymadık, direkt nakillerini gerçekleştirmek için uğraştık. Bir yandan girdiğimiz enkazlardan yıkılma ihtimali vardı. Enkazların yanı başında yıkılmayan binalar vardı. Artçılarda onların da yıkılma ihtimali vardı. Bir aile vardı karı koca sağlıkçı. Gece 4’te çalışmalara başlandı. Sabah 9 gibi çıkarttık. Aradan 15 dakika geçti. Sonra oranın göçtüğü haberini aldık. Ucuz yırttık. Arkadaşlarımız ucuz kurtuldu. İçeride UMKE ve İstanbul İtfaiyesinden arkadaşlarımız vardı. Zamanla yarıştık. Ben 15 gün kaldım. Oradan kopamıyorsun. Biraz daha kalmak istedik. Şu anda normal görev yerlerimize döndük" şeklinde konuştu.
"Kahramanmaraş benim evim gibi oldu, navigasyonsuz gidebildim"
İki yıllık UMKE Gönüllüsü Anestezi Teknikeri Buse Günaydın, yabancı ülkenin ekipleriyle canlı çıktığında aynı dili konuşamamalarına rağmen birbirlerine sarılarak sevindiklerini anlattı. Kahramanmaraş’ın sokaklarını navigasyonsuz dolaşabildiğini, şehrin artık evi gibi olduğunu söyleyen Günaydın, sözlerine şöyle devam etti:
"Olabildiğince hadi bir can daha çıkartabilelim diye çok çaba sarf ettik. En unutamadığımız anlardan biri İbranice konuşan başka bir ülkenin ekibiyle bir canlıyı çıkarttığımızda sarılmamızdı. Aynı dili konuşamıyorken bile aynı amaç uğruna orada çalışmak bizim için çok minnet duyulası bir şeydi. Kahramanmaraş artık benim evim gibi oldu. Navigasyonsuz artık bir yerlere gidebilmeye başladık. Gelen tüm ihbarları değerlendirdik. Bizim için çok özeldi. Yaşadıklarımızın tarifi yok ama iyi ki gitmişim. Dönmek de istemedik. Bakanlığın bütün görevlendirmelerine gönüllü olduk. İstirahate çekilmemizi söylediler. Oradayken yorgunluğumuzun farkına bile varmıyorduk. Günlerce uyumadık. Arabada oturarak dinlendik. Birisi gelip camı tıklayınca hemen gidiyorduk. Gün, saat hiç fark etmedik bile. Altıncı gün çıkarttığımız teyze vardı. Ecir Kapısı Derneği ekibiyle ’Hadi çıkartalım, teyze yaşıyor’ diye mücadele verdik. Teyze çıktığında birbirimize sarılıp ağladık."
"Altı gün sonra çıkan teyze ’Bugün pazartesi mi’ diye sordu"
Yaşadıklarını duygu dolu anlarla anlatan 14 yıllık UMKE Gönüllüsü Sağlık Memuru Ahmet Tekin Şapçı, enkazdan 6 gün sonra sağ çıkan bir kadının "Bugün pazartesi mi?" diye sorduğunu şu duygularla anlattı:
"Kahramanmaş’a ulaştığımızda ilk ekip UMKE ekibi olarak Zonguldak ekibiydi. Çok insanlara faydalı olduk. Çok yaralılar çıkarttık. Çıkartılan teyze ’Günlerden bugün pazartesi mi?’ diye sordu. Altıncı gün olmuş. Enkazın altında pazartesi gününü sordu. Çok zor bir durumdu. Rabbim inşallah bir daha yaşatmaz."
"Korkmak yerine sakin çıkan bebeklerimiz oldu"
Cerrahi Hemşiresi UMKE Gönüllüsü Ebru Ağdak da, 2016 yılından bu yana gönüllü olarak görev aldığını anlattı. Deprem bölgesine vardıklarında adeta mahşer yerindeymiş gibi hissettiğini anlatan Ağdak, "Görevlendirmemiz olduktan sonra o sesler arasında ’Kimi çıkartabiliriz?’ düşüncesi vardı. Yanımızda bulunan arama kurtarma ekipleri herhangi birine ulaştığında o insanlara açtığımız damar yolları, yanlarına gidip yüzünü sevebilmemiz. Bazılarının yanlarına gidip sadece eks diyebilmemiz için demir gibi vücutlarına dokunduğumuzda hissettiğimiz şey. Çok güzel şeyler de oldu. Küçük bebeklerimiz canlı çıktı. Beni en çok şaşırtan o bebeklerin nasıl bu kadar habersiz hayatta kalabilmeleriydi. Çıktıklarında korkmak yerine sakin çıkan bebeklerimiz oldu. Damar yolu açtığımızda ağlayacak olan bebeklerin tavırları, her şey çok farklıydı" ifadelerini kullandı.
Emziremeyen annenin sütü enkaz altında gelmiş
Annesinin sütü gelmediği için emziremediği 28 günlük bebeğini, enkaz altında emzirdiğini anlatan Ağdak, "28 günlük bebek vardı. Annesi normalde emziremediğini söyledi. Enkaz altında sütünün geldiğini söyledi bize. Yani biz oradaki insanlarla bir olduk. İç içe olduk. Herkes elinden geldiğince çok çalıştı. Daha neler yapabilirdik bilmiyorum ama elimizden geleni yaptık. Çıkan bir kızımız vardı. Ecrin, çıktıktan sonra ’İçeride biraz çıldırdım ama’ diye cevap vermişti. O sevinçle sarıldık. Hepimiz tanımadığımız insanlara sarıldık. Belki yolda görsek birbirimizden haberimiz yok. En çok etkilendiklerimizden birisi halkın bize su getiriyor olmasıydı. Bu çok üzücü bir şey aslında. Çünkü bizim onlara yardım etmemiz gerekirken onlar bizim iş yapabilmemiz için iş yükümüz hafifletmeye çalıştılar. Böyle bir şeyi unutabilir miyiz? Bilmiyorum" ifadelerine yer verdi.
"Enkaz altında deprem oldu, elini bırakıp gitmedim"
15 yaşındaki gencin kurtarılma çalışmaları sırasında depreme yakalandığını anlatan Ağdak, "Bir çocuğumuz 15 yaşındaydı. Ailesinden hiç kimse kalmadı. Onu çıkardığımızda ben damar yolu için enkaza girmiştim. O arada deprem olmuştu. Elini bırakıp çıkabilmek imkansızdı. Deprem oluyor, biz de ölebiliriz. Belki bunu yapmamamız gerekiyor ama yaptık. Çok da mutluyum aslında. O bana sohbet ederken Fenerbahçeli olduğunu söyledi. Ben de koyu Galatasaraylı olduğumu söyleyip ’O zaman damar yolunu açamam’ dedim. Durup ’Bir hafta senin için söz Galatasaraylıyım’ dedi. Biz elimizden geldiğince herkese dokunduk. Sahte ihbarlar geldi. Onlarla da uğraştık. Açlık, susuzluk bunlar en son aklımıza gelen şeylerdi. İnsan sıcak yediği yemekten utanır mı? Biz bu hale geldik. Belki de hala öyleyiz. Ara ara aklımıza gelecek. Unutmayacağız. Ülkemize gerçekten çok geçmiş olsun. Allah bir daha hiçbirimizi böyle bir şey ile sınamasın" açıklamalarında bulundu.